machiavelli ve gözlemler

                                                                                 
                                                                                  I

öz kötüyse maskelemeye çalışmak sadece diğer insanların kendi özlerinin farkına varmamasını sağlamaya çalışmaktır.

nedense yaptığımız kötü eylemler hep bir anlık gaflet kisvesi altında anlatılır. başlıca sebepler cinnet, kıskançlık, tarihsel açıdan bakıldığı vakit tanrı tarafından lanetlenmişliktir. açıklanılamayan aksiyomlara tanrı açıklamasının getirilmesinin çok revaçta olduğu dönemlerde tanrı tarafından lanetlenmişlik kötücül eylemleri fazlasıyla açıklar niteliktedir. bahsettiklerimin tersine, iyi eylemlerimiz nasıl anlatılır insanlara? bir anlık gaflet ile iyilik yapan bir insan gördünüz mü hiç? ya da üstün çıkma çabalarımız uğruna yaptığımız eylemlerimizden daha içten gelen iyi davranışlar gözünüze takıldı mı? takılmadı. ya doğamız gerçekten kötüyse?
söylemekten çekinmemin sebebi bunun korkunç bir gerçek olması değil, kendi kötü özünüzü farkedip önüme geçmenizi istememem. ne de olsa çıkarlar uğruna bir çok şeyi yapabilecek, dinlerin ve toplumun bir arada yaşamayı gerektiren baskılarından süperegonuzu sıyıracak, idinizin diğerleri üzerinde doyumsuz zaferini izlemeye bayılacaksınız. elinize fırsat verildiği ya da gerekli şartlar sunulduğu takdirde yaşadığınız evi bile yakacak kapasitedesiniz. maalesef burda tartıştığımız doğamızın ne kadar iyi ya da kötü olduğu değil, süperegonuzu yenmenizi sağlayacak tavizlerin ne kadar güçlü olduğudur. insanın kötü seçimleri yapmaktan çekinmesinin sebebi etiğe aykırı oluşu veyahut karşısındaki insanı gerçekten düşünmesinden değildir, sadece uzun bir süre içinde gelecek olan faydadan uzak kalacak olması, bir bakıma ağzını sütten erken kesecek olmasıdır.

egonuzun iyilik yapmak için getirdiği yenilikler id ile süperego arası bir yerde sürünür durur. başkalarına iyi görünmek uzun vadede alacağınız payı arttıracak harika bir yoldur. sadece kısa süreli kötü eylemleri maskelemek bireye uzun bir süreç sonrasında alacağı harika bir ödül için tercih edilebilir gelir. buna da belirsizliğe dayanamayan doğamız ile doyurucu bir açıklama getirilebilir. machiavelli'ye göre belirsizliğe olan bu tutkulu dayanamamazlık halimiz yine insan doğasının kötü oluşundan geçer. kişi kendi kontrolü dışında olan eylemlerin varlığından elbet ki rahatsız olacak, kendisinin diğerlerinin üstünde olmadığı gerçeğini karar verme bağlamında görmek istemeyecektir. bu da irade sınırlarınca doğal bir açıklama güdüsünü beraberinde getirir. açıklamak veya bir neden bulmak istememiz sorunu çok önemsediğimizden veya insanlığa getireceği zarardan değil, kendi irademizin veya egomuzun sınırlarını görmek istemediğimizden olsa gerektir.

                                                                                   II

kader anlayışı zırva iken güce ulaşmak için güttüğün çaba etik midir?

güce ulaşmak diğerlerinden daha yükseği görmek ise yanındaki adamın sırtına basarak yükselmeyi seçer misin? tabikide seçersin. karşındakinin senin sırtına basmayacağından emin olmadığın sürece seçmen gerekir. zira insan doğası hayvani güdülerinin pek de yadsınamayacak etkileri altında baskınlık savaşı vermeye yatkındır. bu baskınlığı sağlamak için gerekecek yolların etikliğini tartışmak en baştan baskınlık sağlamaya terstir. çünkü başkalarını yöneterek buyruklarını savurmanın ne kadar etik olduğu hakkındaki sorgularımızda demokrasiyi en iyi yönetim şekli olarak olumlayarak verecek kadar geride  olduğumuz aşikardır.

en adil seçimleri şans mı yapar?

bir seçim şansa bırakıldığı vakit günümüz demokrasilerinde alışılmış kayırmaları yapması muhtemel değildir. unutulmamalıdır ki şansın dili dini ve ırkı yoktur. sadece nedenselliğe karşı açmış olduğu bir savaştan bahsedilebilir. nedensellik ise haksızlığı şansa göre çok daha fazla sevecek, kendine alet edecektir.
tek tarafsız seçimleri şans yapar. bir tartışmada haklı olanın seçilmesi için gereken kriterlere dahi subjektif bakılabilir iken şansa subjektif bir bakış (tartışmayı kazanan neyin buyruğuna karşın kazandı gibi) getirilemez. bu bağlamda adaletli seçimleri mahvetmeye yetecek insandan, subjektiflikten, hırs ve egodan münezzehtir.

 gerçek adalet yalnızca şansla sağlanabilir ise kişininin şansa bırakamayacağı ihtiyaç ve hırsları için başkasının sırtına basması normal değil midir?

toplumlar ve dinlerin düzenleyiciliklerinin paralel olmasının sebebi insan yararı gütmek dışında başkalarının sırtına basılmaması gerektiğini anlatmaktır. ilahi kitaplarda görüldüğü üzere (kabaca)
ben senin evini soymayayım sen benim evimi soyma anlayışı dönemin ahlak kuramında göze çarpar.
bu anlayış süperegoya toplumlarda faydacı bir pencere açmıştır. kendi evininin soyulmasını istemeyen insan başkasının evini soymamayı  elbet ki göze alacaktır. böylesi kişinin aklında risk ve şansa bırakılmışlıktan uzak kısa vadede zarar görmeyeceği bir model çizer.

nitekim dönemin yönetimlerinin kısa vadeli zarar görmeme üstüne kurulu ahlak anlayışları ve toplum normları erozyona uğramış, başkaldırı kendini göstermiştir. başkaldırının şiddetinden söz edileceği vakit yönetimin baskınlığıyla ters bir orantı kurulabilir. fakat başkaldırının olmadığı bir toplumdan bahsetmek mantıksız ve akıl dışıdır. her toplumun kesimlerince yönetimlerinden şikayet ettiği ve küçük de olsa başkaldırıya mahal verecek işler yaptığı görülür. nitekim insanoğlu sosyalleşen hayvan ibaresini kazandığından beri içindeki kötü özü o kadar da iyi kamufle edememiş, eşitliğin getirdiği havadan rahatsızlık duyulmuş, değişen nadir yapı: özün ve idin desteklediği ideaları hayata geçirmek için gerekenlerin yadsınamaz değişimidir. böylelikle çoğunluğun diktatörlükleri kendilerine rahat bir yer açmıştır.

akşam yemeği olmamak için bir ceylanın aslandan daha hızlı olması gerekmez. sadece yanındaki ceylandan hızlı olması gerekir.

































































Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

nihil